ABD-İSRAİL ÇATLAĞI MI? | Trump’ın Şara’ya verdiği şans İsraili kızdırdı

Gazeteci Güngör Yavuzaslan konu ile ilgili şu ifadeleri kullandı:
Siyonist İsrail’in hedefinde yer alan Ahmed eş-Şara, aslında uzun süredir bölgedeki çatışmaların merkezinde yer alan, suikast girişimlerinden sağ kurtulmuş, savaş tecrübesi yüksek bir isim. İsrail onu hedef alırken, Ahmed eş-Şara’nın da Lübnan kökenli olması ve bölgeyi çok iyi bilmesi etkili. Kendisi, özellikle İdlib ve Suriye’de önemli bir aktör olarak öne çıkıyor.
Benim iddiam şu: Ahmed eş-Şara saldırı anında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda değildi. Şam yönetimi bu saldırıyı bekliyordu. Şam’da bir haftadır bulunan bir dostum, güvenlik önlemlerinin yoğunlaştığını ve rejimin olası bir İsrail saldırısına karşı teyakkuzda olduğunu aktardı. Nitekim Suriye Savunma Bakanlığı’nın dört ayrı girişi eş zamanlı olarak vuruldu; bu da saldırının ne kadar planlı olduğunu gösteriyor. İsrail’in hedefinde sadece bina değil, semboller vardı.
ABD, Ahmed eş-Şara’yı “kabul edilebilir aktör” olarak görürken, İsrail onu Hamas’la aynı safta değerlendiriyor. İsrail’e göre Şam yönetimiyle Hamas arasında zihniyet farkı yok; her ikisi de tehdit olarak algılanıyor. Bu noktada, İsrail ile ABD arasında da fark var. ABD yönetimi (özellikle Biden sonrası dönemde) Suriye’deki çatışmaları durdurmaya ve ekonomik ilişkileri canlandırmaya yönelik mesajlar verirken, İsrail daha radikal ve yok edici bir politika izliyor.
ABD’nin bölgedeki askeri varlığı üzerinden bir başka önemli detay: CENTCOM, yani ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı, İsrail ordusuyla askeri iş birlikleri yürütüyor. Hatta CENTCOM subayları İsrail ordusunda görev yapıyor. Bu Türkiye’de pek bilinmez ama İsrail’in Gazze’deki ve Suriye’deki saldırılarında ABD’nin bu askeri yapısıyla koordinasyon içinde hareket ettiği yönünde ciddi analizler var.
Trump’ın Ortadoğu’ya yaklaşımı ise tamamen ekonomik. O Suriye’ye “ne alabilirim” mantığıyla bakıyor: Limanlar, madenler, vs. Trump için Suriye bir yatırım alanı, İsrail ise dengelenmesi gereken bir unsur. Ancak siyonist ideoloji bu şekilde pragmatik değil; ideolojik olarak bölgeyi Müslümanlardan arındırmak istiyorlar. İsrail’in Gazze’deki “Müslüman kalmayacak” yaklaşımı, şimdi Suriye’nin güneybatısı için de geçerli hale gelmiş durumda.
Suriye’deki kırılma noktası ise 8 Aralık. O tarihten sonra bölgedeki tüm dengeler yeniden şekillendi. Türkiye’nin bu süreçteki sert açıklamaları, TBMM kararları ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Yol yakınken kan dursun” çağrısı önemliydi. Bu açıklamadan kısa süre sonra bölgede bazı gelişmeler yaşandı. Fidan’ın Şam’a gerçekleştirdiği ziyarette sarf ettiği, “Hiçbir şey bitmedi. Her şey yeni başlıyor,” sözleri sürecin yeniden şekillendiğini gösteriyor.
Golan Tepeleri meselesi de bu sürecin en önemli odak noktalarından biri. Golan, stratejik öneme sahip ve çok sayıda ülkeyle komşu: Lübnan, Ürdün ve işgal altındaki Filistin. Golan yalnızca bir jeopolitik bölge değil, aynı zamanda etnik olarak da önemli; çünkü burada Türkmen nüfus oldukça yüksekti. 1967’de Golan işgal edildiğinde birçok Türkmen, “İsrail paçavrası altında yaşamayız,” diyerek Suriye’ye dönmüştü. Bu tarihi detay, bölgedeki Türkmen kimliğinin ve direnişinin de altını çizmektedir.