Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı “Ekonomide Büyük Dönüşüm” planı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile “ekonomiye bakış ve öncelikler” konusunda “yol ayrımının” ilanı, ekonomide redd-i miras anlamına mı geliyor?
25 başlıkta, 1350 eylem planının devreye girmesiyle, yeni bir hamle döneminin başlayacağını kaydeden Davutoğlu’nun asıl mesajının ekonomik olmaktan çok, siyasi algı yaratmaya yönelik olduğu yorumu yapılıyor.
Bunun nedeni, ilan edilen hedeflerin 2018’e kadar olan dönemi kapsaması.
Başbakan, “Gelecek dört yılda da Başbakan olacağını, AKP iktidarının değişmeyeceği” mesajını veriyor.
Davutoğlu’nun, normal takvime göre 7 ay, olası erken seçim durumunda ise seçime 3-4 ay kala, böylesine uzun vadeli, “büyük dönüşüm” iddiası içeren, 4 yıla yayılan bir planı ilan etmesi, siyasi kulislerde, “AKP’de Erdoğan döneminin kapandığı, Davutoğlu devrinin başladığı mesajı” olarak da nitelendiriliyor.
‘Yapısal reform’
Erdoğan hükümetlerinin, değişmez Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın koordinasyonunda hazırlanan, ancak “üç dönem kuralı” nedeniyle, uygulama aşamasında, başında Babacan’ın olmayacağı bir reform programı, gerçekte “ekonomideki kötü gidiş ve kriz beklentilerine” karşı, seçim öncesi bir psikolojik atak olarak da görülebilir.
Programın “yapısal reform” içerikli hedefleri, akla IMF uyarısını getiriyor. Geçen ay, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları öncesinde açıklanan Türkiye Raporu’nda, 11 maddelik uyarı listesi sıralanırken, yapısal reformların kesintiye uğratıldığı, süratle devreye sokulması gerektiği dile getiriliyordu.
AKP, 2002’de iktidara geldiğinde, Kemal Derviş’in IMF’le yaptığı, 5 yıllık anlaşmayı ve yapısal reform ağırlıklı, “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programını önünde buldu.
2008’e kadar da, AKP bu programı sürdürdü.
Bazı gözlemcilere göre üçlü koalisyon hükümetinin, erken seçimle dağılıp, olumlu sonuçlarını göremeden, ağır siyasi faturasını ödediği bu reformların nemasının, AKP’nin hanesine yazıldığı söylenebilir.
Kimi uzmanlar, hükümetin “IMF dizginlerinden kurtulmasından sonra” özellikle TOKİ-Emlak Konut destekli, inşaat-rant-AVM-rezidans eksenli ekonomik yaklaşım, uygulamaya girdi. Bu görüştekilere göre sanayiyi, tarımı, üretim ve istihdamı göz ardı eden, katma değeri yüksek imalat sanayi ürünlerinin üretimi alanında, hemen hiçbir yeni yatırımın olmadığı bu dönemin sonuna gelindiği, ekonominin tıkandığı, açıklanan “yapısal reform ve dönüşüm” planı ile tescil edilmiş oluyor.
‘Üretim yeniden hükümetin gündeminde’
Kısa süre önce “Kaynakları toprağa gömdük, AVM’lere, lüks rezidanslara yatırdık. Sanayiyi, üretimi unuttuk. Üretmeden tüketmek, borçla lüks yaşamak olmaz” diyerek, içinde yer aldığı hükümetin ekonomik politikalarını eleştiren Ali Babacan’ın bu uyarıları, yeni programa damgasını vurmuş görünüyor.
Sanayinin, tarımın, yüksek teknolojili ürünlerin desteklenmesi, AR-GE, yerli tohum üretimi, yerli kaynaklara dayalı enerji, dışa bağımlılığın ve ithalata dayalı ekonomik yapının dönüştürülmesi, ilaç ve tıbbi cihaz üretimine yönelinmesi, kamu alımlarında yerli üretimin tercih edilmesi vb. hedefler, hükümetin, sanayiyi, tarımı, üretimi, teknolojiyi, 12 yıl sonra yeniden gündemine aldığını gösteriyor.
TÜİK’in açıkladığı, sürekli gerileyen güven endekslerinden etkilendiği düşünülen ve yatırımcıya güven ortamını tesis etme güvencesi veren Başbakan Davutoğlu, ödemeler dengesi Ağustos verilerinde, yurt içi yerleşik sermayedarların yurt dışında 4 milyar doları aşkın yatırım yapmasını, yatırımcının yurt dışına kaçmasını dikkate almış görünüyor.
Bu tutara, 3 milyar dolara, İngiliz bisküvi devi United Biscuits’i satın alan, bir süredir yatırımlarını yurt dışına taşıyan Ülker’in bu yatırımı dâhil değil.
Bazı ekonomistlere göre, 1986’dan beri Türkiye’de üretim yapan, ABD’nin ünlü markası Levis’ın, geçen ay Çorlu’daki fabrikasını kapatıp, Mısır’a taşıma kararı alması ve 677 kişiyi işten çıkartması, yatırımcının Türkiye’den kaçışı adına tehlike çanlarının çaldığının somut işareti.