Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz TRT Haber’de

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TRT Haber’de gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın açıklamalardan öne çıkan başlıklar:
“Dost ve kardeş Katar’a yaptıkları saldırıyı kınıyor ve lanetliyoruz”
Netanyahu yönetimi, İsrail hükümeti her gün hukuksuz eylemlerine bir yenisini daha ekliyor maalesef. Bir taraftan uluslararası mahkemeler karşısında soykırım suçundan dolayı yargılanıyorlar biliyorsunuz. Gazze’de insanlık dışı bir vahşete bütün dünya olarak tanıklık ediyoruz maalesef. Diğer taraftan sadece Gazze’de değil, Filistin’in tamamında, diğer bölgelerde de Filistin halkını topyekün hedef alan bir politika uyguladıklarını görüyoruz.
Bununla da yetinmiyorlar; bölge ülkelerinde istikrarsızlık oluşturan, bölge açısından tehdit oluşturan, güvenlik riskleri oluşturan, uluslararası hukuku hiçe sayan eylemlerine, saldırgan politikalarına devam ediyorlar. Dost ve kardeş Katar’a yaptıkları saldırıyı özellikle tabii kınıyor ve lanetliyoruz. Bununla da kalmıyoruz elbette. Bütün diplomasinin imkanlarını kullanarak bu konuda Filistin’in yanında, mazlum Gazze halkının yanında olduğumuz gibi, hukuk dışı saldırılara karşı bölgedeki tüm ülkelerle dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz.
Bir taraftan da uluslararası toplumun, sorumlu tüm hükümetlerin bu konuda çok daha etkin bir tutum, caydırıcı bir tutum almalarını bekliyoruz. İsrail üzerindeki baskıların mutlaka artırılmasını bekliyoruz. İsrail’in bu yaptıkları sadece Gazze için, sadece bölge için değil; insanlık için, küresel düzeydeki barış ve adalet için de son derece tehlikeli davranışlar. Şundan dolayı Rasim Bey: Bu yaptıklarıyla uluslararası düzeyde adalet kavramının içini boşaltıyorlar. Bütün uluslararası kurumların, kuralların içini boşaltıyorlar. Adeta kendilerini bütün hukukun, kuralların, kurumların üstünde konumlandırıyorlar. Bu da dünyada adalete duyulan güveni, kurumlara, kurallara duyulan güveni her geçen gün daha fazla aşındırıyor.
Dolayısıyla insanlık olarak, bir defa insanlık ittifakı olarak bu yaşananlar karşısında sessiz kalmamalıyız. Her türlü gayreti birlikte ortaya koymak durumundayız. Cumhurbaşkanımız bu konuda zaten en gür sesle Türkiye’nin pozisyonunu her fırsatta ortaya koyuyor. Büyük bir diplomatik çabamız var. Bütün diğer ülkelerden önce birtakım alanlarda biliyorsunuz adımlar attık. Bundan sonra da güçlü bir şekilde bunu yapmaya devam edeceğiz. Uluslararası iş birliği içinde hem bölgede hem küresel düzeyde bu haklı davanın yanında olduğumuzu her fırsatta ortaya koyacağız.
“CHP iç kavgasını gölgelemek istiyor
Öncelikle şunu bütün vatandaşlarımıza tekrar ifade etmemiz lazım. Bu yaşananlar bizim taraf olduğumuz süreçler değil veya başka bir partinin taraf olduğu süreçler değil. CHP’nin kendi iç kavgaları ve CHP ile yargı arasında cereyan eden hadiseler. Burada şikayet eden de edilen de CHP’liler. Kendi kongreleriyle ilgili bir şaibe meselesi var. Dolayısıyla bazı delegeler, bazı CHP’liler bu konuda şikayetlerini mahkemelere iletmiş durumdalar. Mahkemeler de elbette hukuk çerçevesinde bu konuları inceliyorlar.
Ancak CHP yönetimi maalesef bu iç kavgayı siyasetin tamamına, toplumun tamamına yansıtmaya çalışıyor. Böylece kendi iç kavgalarını bir anlamda gölgelemeye çalışıyorlar. Bu doğru bir tutum değil. Bu siyaset kurumunun tamamında gerilim üreten, kutuplaşma üreten, hem partilere siyasete zarar veren hem de ülkemize zarar veren bir tavır. Bir an önce bu tavırdan uzaklaşmalarını elbette bekliyoruz.
Şunun da altını çizmek isterim. Buradaki mesele bir kurum olarak, bir parti olarak CHP değil. Yargılanan CHP değil kurum olarak. CHP içinde bu kongre süreçlerinde şaibe oluşturduğu iddia edilen şahıslar, kişiler. Dolayısıyla bunların bir suçu varsa, hukuk dışı bir davranışı varsa bunları mahkemeler tespit edecek ve burada hepimizin sabırla, olgunlukla mahkemelerin vereceği kararı beklememiz lazım.
Burada yapılan, İstanbul’da mahkemenin aldığı karar esastan bir karar değil bir defa. Geçici bir tedbir. Yani esastan bu işe karar verilinceye kadar geçici olarak kararlaştırdığı bir tedbir. Bu süreçlerin bir an önce tamamlanmasını ve bu tartışmalardan siyasetimizin kurtulmasını temenni ediyoruz ama bir kez daha vurguluyorum. Bu CHP’nin kendi iç kavgasıdır, taraflar CHP’lidir. Kendi içlerinde bir tartışma vardır. Yaşanan kongre süreçlerine gölge düşürücü bir takım eylemler, hukuk dışı eylemler olduğuna dair iddialar vardır ve hukuk da bunu incelemektedir, bir karara bağlayacaktır.
“Herkesi sorumlu siyaset anlayışıyla hareket etmeye davet ediyoruz”
Siyasetin meşru zeminlerde, marjinalize edilmeden, marjinal grupların istismarına açılmadan sürdürülmesi çok önemli. Bir ülkede en az iktidar kadar ana muhalefet partisine de sorumlu siyaset yapma görevi düşer. Topyekün siyaset kurumunun sağlıklı işleyişi açısından ana muhalefet partisinin tavrı, yaklaşımı, üslubu son derece önemlidir. Dolayısıyla bu işleri tartışmanın yeri sokaklar değil; meşru siyasi platformlardır, demokratik platformlardır. Bir itirazınız varsa, bunu meşru yollarla, meşru mekanizmalarla ve platformlarla ifade edersiniz. Hakkınızı, hukukunuzu sonuna kadar savunursunuz.
Yargıyı da eleştirebilirsiniz. Yargı eleştirilemez değil ama hiçbir kişinin, kurumun yargıyı sokakla veya başka bir şekilde baskı altına alma, tehdit etme, hakaret etme hakkı da yoktur. Bunu da çok net bir şekilde ortaya koymamız lazım. Dolayısıyla herkesi sorumlu siyaset anlayışıyla hareket etmeye davet ediyoruz. Ülkemizin, demokrasimizin, ekonomimizin, topyekün milletimizin huzuru için, istikrarı için, refahı için böyle bir tavra mutlaka herkesin sahip çıkması lazım. Bu bizim ortak sorumluluğumuz. Sadece bir partinin, diğer partinin değil. Tüm partilerde sorumlu siyaset yapan insanların bu yaşananlar karşısında aklıselimle hareket etmeleri, serinkanlı, soğukkanlı bir şekilde hareket etmeleri ve hukuk içinde, hukukun içinde birçok itiraz imkanları var, birçok süreçler var. Bu süreçleri takip etmeleri en doğru yaklaşım olur diye düşünüyorum. Aksi takdirde, sokak siyaseti sonuçta tüm siyasetin gücünü kırar. Siyaseti marjinalize eder. Marjinal grupların istismarına açık bir alan oluşturur. Bundan da ne bir parti ne de ülkeye bir fayda gelmez diye ifade etmek istiyorum.
“Terörsüz Türkiye bu anlamda önemli mesafeler katetti”
Terörsüz Türkiye çok önemli bir inisiyatif. Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye Yüzyılı kardeşliğin, huzurun yüzyılı olacak- vizyonuyla hayata geçen, Sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısıyla ivme kazanmış bir süreçten bahsediyoruz. Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge. Bu vurgu çok önemli gerçekten. Terörden çok çekti. Hem ülkemiz hem içinde bulunduğumuz daha geniş coğrafya. Dolayısıyla biz diyoruz ki, artık teröre bu coğrafyada yer yok. Herkesin eşit vatandaşlık temelinde, temel hak ve hürriyetlerini en güzel şekilde yaşadığı, ekonomik olarak kalkınma süreçlerinin önünde terörün bir engel teşkil etmediği hem huzurun hem de refahın olduğu bir geleceği hep birlikte inşa etmeliyiz. Bu bir devlet politikası artık biliyorsunuz.
Bir taraftan da bu inisiyatifin bölgemizde yaşanan süreçlerle de bağlantısı var. Bir takım emperyalist güçler, birtakım dış odaklar bölgemiz üzerinde çeşitli hesaplar yapıyorlar. Şu etnik grubu, şu mezhebi sevdiklerinden değil ama burada fay hatlarını kaşıyarak, çatışmaları artırarak, bölge üzerinde hakimiyet kurma ve bölgenin kaynaklarını burada yaşayan insanlar için değil, başkaları için kullanma çabası içindeler. İşte bu tuzakları da terörsüz Türkiye ile boşa çıkarmak durumundayız. Kardeşliğimizi, birliğimizi, beraberliğimizi pekiştirmek durumundayız. Terörsüz Türkiye bu anlamda önemli mesafeler katetti. Terör örgütü kendisini feshettiğini ilan etti. Silah bırakma süreci başladı. Tabii ki bu devam edecek bir süreç.
“Meclisimiz, önemli bir inisiyatif aldı”
Bu süreçte de milli iradenin tecelligahı olan Meclisimiz, önemli bir inisiyatif aldı. Bir komisyon teşekkül etti, meclis başkanımızın başkanlığında. Orada elbette ki birçok farklı fikirler gündeme gelebilir. Bu demokratik çoğulculuğun bir gereği. Ancak bu komisyonun odağını da kaçırmamak lazım. Bu komisyonun odağı şu: Bir terör örgütü kendisini feshetme kararı almış durumda. Bu feshetme sürecinin gerektirdiği düzenleme ihtiyaçlarını ortaya koymak. Esas şeyi bu bu komisyonun, misyonu diyelim bu.
Bu misyon çerçevesinde inşallah en kısa sürede bu sonuçları görürüz. Fazla uzaması da doğru değil bu süreçlerin çünkü bu süreçleri tabiri caizse enfekte etmek isteyen güçler çok olur. Dezenformasyonlarla, provokasyonlarla Terörsüz Türkiye’ye engel olmaya çalışan, Türkiye’nin bu prangası devam etsin diyen güçlerin de birçok şey yapabileceğini düşünmemiz lazım
“Çok uzun vadeye yayılacağını düşünmüyorum”
Burada işte bütün tarafları dinliyor meclisimiz. O meclisimizin uhdesinde giden bir çalışma olduğu için çok ileri sözler ifade etmek istemem. Bunu hep birlikte bekleyeceğiz ama çok uzun vadeye yayılacağını düşünmüyorum ben. Yıl sonuna kadar bir takvim belirlenmişti. İnşallah ondan da erken bir zamanda bu çalışmalar sonuçlanır ve bunun da sonuçlarını hep birlikte görürüz. Bizim burada üzerinde durmamız gereken, bütün bu provokasyonlara, dezenformasyonlara bakmadan, bir devlet politikası haline gelmiş artık bu süreci en sağlıklı bir şekilde sonuçlandırmak.
Bu sürecin sonuçlanmasıyla ne olacaktır? Terörün kalktığı bir ortamda hem demokrasi hem de kalkınma süreci güç kazanacaktır. Terörün olmadığı bir ortamda birçok demokratik tartışma çok daha rahat bir şekilde yapılacaktır. Herkes topluma neyse demokratik görüşleri, ifade edecektir. Toplumun genelini ikna ettikleri konularda da mesafeler alacaktır Türkiye. Demokratik standartlarını yükseltecektir. Diğer taraftan kalkınma süreci açısından da çok önemli. Yatırım ortamı iyileşecektir. Tarımdan turizme, madenciliğe, birçok sektör bundan olumlu etkilenecektir. Nasıl ki terörden olumsuz etkileniyordu ise kalkınma sürecimiz, terörün olmadığı bir ortamda da tam aksi gerçekleşecektir ve çok daha güçlü bir şekilde kalkınma sürecimiz devam edecektir.
Yani tüm Türkiye’nin kalkınma süreci hızlanacak ama özellikle Doğu ve Güneydoğu’nun uzun zamandır kullanılmamış potansiyeli harekete geçecek. Hem o bölgenin refahı için hem tüm Türkiye’nin geleceği için çok önemli bir süreç diye ifade etmek istiyorum.
İzmir’de polis karakoluna yönelik silahlı saldırı
Hepimizi derinden üzen bir hadise. Ben öncelikle kahraman polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum şehitlerimize. Yaralı polisimize de şifalar diliyorum. Böyle hadiseleri bir daha Cenabı Allah göstermesin diyorum. Bu olayın dediğiniz gibi en önemli özelliklerinden biri 18 yaş altı, 16 yaş civarında bir fail var ve bu da yakalandı biliyorsunuz. Şu anda gerek kolluğumuz, güvenlik güçlerimiz, gerek adli makamlar her türlü araştırmayı yapıyorlar ve bağlantılarıyla ilgili çalışmalarını sürdürüyorlar. İnşallah en kısa sürede bunlar da toplumla paylaşılmış olur. Çok titizlikle bu çalışmaların sürdürüldüğünü de ifade etmek isterim.
Diğer yandan bu, maalesef 18 yaş altı tek hadise değil. Başka hadiseleri de yaşadık Türkiye’de. Suç örgütleri, terör örgütleri çocukları bir araç olarak kullanıp bir takım bu tür eylemler yapabiliyorlar. Dolayısıyla bu konularda yeni bir bakış açısına ihtiyaç var diye düşünüyoruz.
“Daha caydırıcı birtakım önlemler gündemimizde olacak”
Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Adalet Bakanlığımız bir çalışma başlatmış durumda. Bir hazırlık yapılıyor. Meclisimiz açıldığında inşallah o çalışmamızı olgunlaştırıp meclisimizin takdirine arz edeceğiz. Buralarda daha caydırıcı birtakım önlemler gündemimizde olacak elbette. Daha caydırıcı bir şekilde bir düzenleme yapma ihtiyacı görülüyor. Adalet Bakanlığımız dünyayı da inceleyerek, Türkiye’deki bütün bu olayları da inceleyerek birtakım analizlere, verilere de bakarak yeni bir çalışmayı olgunlaştıracak. Ama dediğim gibi nihai irade elbette Meclisindir.
“Programımız da bu anlamda başarıyla yoluna devam ediyor”
Şimdi, temel göstergelere bakalım. Yani bunun cevabı rakamlarla verilmesi gereken bir cevap. Bir defa şunu baştan söyleyelim: Hiçbir programda hani yüzde 100 12’den vurma diye bir şey olmaz. Biraz üstünde, biraz altında gerçekleşmeler her zaman olabilir. Önemli olan programın ana çerçevesi, ana istikameti, doğrultusudur. Programımız da bu anlamda başarıyla yoluna devam ediyor.
Birkaç temel göstergeyle özetleyelim. İlk 2023 ortalarında başlamıştık bu programa biliyorsunuz. 2023’ün Eylül’ünde ilk OVP’yi ilan etmiştik. O dönemlerde 60 milyar dolara yakın bir cari açığı vardı ülkemizin. Bugün geldiğimiz noktada bu açık 20 milyar dolarlara düşmüş durumda. Bu arada milli gelirimiz de büyüdü. Dolayısıyla milli gelire oranla bu sene 1.4’e kadar düşen bir cari açıktan bahsediyoruz. Bu ne demek? Türkiye’nin dışarıdan borçlanma ihtiyacı ciddi anlamda azaldı demek. Dış finansman ihtiyacı ciddi anlamda azaldı demek. Bu da istikrarımız açısından çok çok kıymetli.
İstihdama gelecek olursak, istihdamda ne oldu? Bu dönemde programımızın beklentilerinin üstünde bir iyileşme oldu işsizlik rakamında. Bu sene itibarıyla 8,5’lar civarında, yıl sonunda itibarıyla bir işsizlik rakamı görüyoruz bu seneye. Orta Vadeli Programımızda bunun sekizlerin altına kadar düşeceğini öngörüyoruz ki bu tarihimizde ilk olacak inşallah istatistikler çıkmaya başladığından bu yana, 2005’ten bu yana en iyi performansı görmüş olacağız. İşsizlik noktasında da gayet iyi bir sonuçla karşı karşıyayız.
“Ekonomimiz büyümeye devam ediyor”
Büyümede ne durumdayız? Büyümede, dünyadaki zor koşullara rağmen, artan belirsizliklere rağmen, jeopolitik, işte bu savaşlar, çatışmalar, deprem gibi bir yüke rağmen ekonomimiz büyümeye devam ediyor. Daha makul düzeylerde ama dünyayla mukayese ettiğinizde de oldukça iyi bir seviyede büyümemizi sürdürüyoruz. Geçen yıl 3,3 büyümüştük. Bu sene de yine 3,3 bir büyüme bekliyoruz. Gelecek sene 3,8, sonra 4,3, 5 gibi giderek yükselen bir patikada istikrarımızı sağlarken, enflasyonu düşürürken büyümeyi de giderek potansiyelini yükselten bir şekilde yolumuza devam ediyoruz.
“Öngörümüzün üstünde bir patikada gidiyoruz”
En önemli tabii önceliğimiz enflasyon oldu bu program döneminde. Burada ne durumdayız diye bakarsanız, 2023’te %65 civarında bir enflasyonumuz vardı. Geçen yıl, 2024’te bu %44’e geriledi. Bu yılki beklentimiz %30’un altına gelmesi. En son aylık olarak baktığımızda yıllıklandırılmış aylık tabii 32,9’lara kadar düşen bir enflasyon var. 42,5 puan civarında geçen yılın mayıs ayına göre bir düşüş söz konusu. İnşallah yıl sonunda 30’un altını göreceğiz. Gelecek sene de %16 gibi bir perspektifimiz var. Burada bir miktar öngörümüzün üstünde bir patikada gidiyoruz.
Sapmanın nedeni olarak bir defa hizmet sektörlerinde biraz daha gecikmeli bir uyum var. Yani mal ihracatı, mal enflasyonunda %20’nin altına düşmüş durumdayız zaten. %19.9’du yanlış hatırlamıyorsam. Evet. Mal enflasyonunda %20’nin altındayız. Ama hizmet enflasyonunda hala istediğimiz yerde değiliz. Kiralar başta olmak üzere. Orada da ciddi bir düşüş var ama hala seviye yüksek. Dolayısıyla o hizmetteki katılığı biraz daha gecikmeli kırıyoruz ama orada da bir süreç başlamış durumda.
“Her şeye rağmen enflasyon düşüyor, düşmeye de devam edecek”
Tarımda tabii bu kuraklık, don hadiseleri gıda açısından beklentilerimizin biraz daha üstünde enflasyonun gelmesine sebep oldu. Son gelen enflasyon verisinde neredeyse üçte biri gıdadan geldi. Çünkü bu sene işte kuraklık yaşadık, don yaşadık. Bunların tarım sektörüne, gıdaya etkileri oldu. Oradan kaynaklanan bazı sapmalar söz konusu. Ama bütün bunların üzerinde de gidiyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki dönem çok daha sağlıklı bir şekilde yürüyeceğiz. Gidişat, burada önemli olan istikamet. Yani nereye doğru gidiyorsunuz? Ha bu arada tabii dünyadan da kaynaklanan hadiseler oldu. Savaşlar yaşadık bölgemizde. Dünya ekonomisinde Trump’ın tarifelerinden sonra artan belirsizlikler, daralan bir ticaret hacmi gördük. Bütün bunlar tabii küresel ölçekteki gelişmeler de bir miktar olumsuz etkiledi. Ama her şeye rağmen enflasyon düşüyor, düşmeye de devam edecek.
“Programımız testlerden başarıyla geçti”
Türkiye ekonomisi, tabiri caizse testlerden geçti. Hem küresel hem içeriden farklı farklı testlerden geçti bu program ve dayanıklılığını ispat etti. Dolayısıyla bütün bu dışsal diyelim, etkiler geçici olarak programımızda bazı tesirlerde bulundular. İşte belli konuları bir miktar geciktirdiler ama programın ana çerçevesi bozulmadı, istikameti bozulmadı. Programımız etkili bir şekilde hayata geçirilmeye devam ediyor. Dolayısıyla programımız testlerden başarıyla geçti diye rahatlıkla söyleyebilirim. Ekonomimizin de dayanıklılığını ispat ettiğini söyleyebilirim.
Şimdi beklentileri yükseltme yönünde gayret sarf eden birtakım çevreler de var. Bir kısmı hani normal eleştiriler, onlara saygı duyuyoruz ama bazı çevrelerin de sistematik olarak beklentileri kötüleştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Ama her şeye rağmen enflasyonun ana eğiliminde bir düşüş ve beklentilerde bir iyileşme olduğunu görüyoruz. İşte geldiğimiz noktada 32,9’a ulaşmış durumdayız. Buralara gelinmez diyenler geldiğimizi gördüler. Şimdi yıl sonunda 30’un altı diyoruz. Bir sonraki yıl 20’nin altı diyoruz. Bir sonraki yıl da tek haneli diyoruz. Dolayısıyla patikamız belli. Bunu da kararlı bir şekilde hayata geçireceğiz.
Şimdi baktığınızda bazı gruplar da çok daha çarpıcı bir yere gelmişiz. Mesela giyim, giyimde bir yıllık enflasyonumuz %9’a kadar düşmüş durumda. Televizyon setlerinde %11’e kadar düşmüş durumda. Otomobilde %21. Yani belli gruplarda, temel mallarda vatandaşımız bunu zaten çarşıda, pazarda, alışverişte görmeye başladı. Mallar itibarıyla bunu görmeye başladı. Ama hizmetlerde, az önce bahsettiğim gibi, özellikle bu kira ve eğitim boyutu itibarıyla ortalamanın daha üstünde bir çizgideyiz. İşte oralarda 45’ler civarında bir çizgi var. Geçmişe göre çok daha düştü orası da.
Bunlar %90’lardaydı, işte 45’lere düştüler. Bu iyi bir düşüş ama yeterli mi? Değil. İşte önümüzdeki dönem o ortalamayı yükselten kalemleri de çok yönlü politikalarla ele alarak enflasyonu çok daha düşük seviyelere getireceğiz. Tabii ki tek haneye kadar konuşmaya devam edeceğiz ama geçmişteki kadar artık enflasyon konuşulmayacak.
Gıdada ortalamaların çok az üstündeyiz. Orada işte bu tarımdan kaynaklanan, az önce bahsettiğim kuraklık ve don konjonktürel bir durum söz konusu. Ama orayı da önceliklendirmiş durumdayız. Sulama yatırımlarından tutun soğuk zincirin desteklenmesine, finansman modellerimizde nitelikli gıda üretiminin desteklenmesine varıncaya kadar bir dizi tedbirimiz var. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde en öncelikli konularımızdan biri gıda olmaya devam edecek. Ve inşallah tabii iklim koşullarının da normalleşmesiyle Türkiye gıdada farklı bir döneme girmiş olacak.
Toplumumuzun %28’i kirada oturuyor. Yani işte %72’si ya kendi evinde ya kira ödemeden bir yakınının işte bir şekilde kira ödemeden bir meskende yaşıyor. %28’i kira ödüyor. Bu çok önemli bir rakam. Dolayısıyla özellikle metropollerde bu oran biraz daha yüksek. Bunun mutlaka bu konu bizim öncelikli konularımızdan. İlk defa OVP’de 100 milyar lira bir kaynağı sosyal konut için ayırmış durumdayız. Çevre Şehircilik Bakanlığımız, Murat Kurum Bakanımızın başkanlığında, çok ciddi bir hazırlık yaptı. İnşallah bu deprem yükümüz azaldıkça sosyal konuta büyük bir ağırlık vereceğiz. Ama yeni demografimize de uygun bir şekilde. 2+1, işte enerjiyi iyi kullanan, afetlere dayanıklı, maliyeti daha düşük konutlarla bu arz yönlü olarak da bu meseleyi, kira meselesini makul bir düzeye çekecek politikaları etkili bir şekilde hayata geçireceğiz.
Ama şunu söyleyebilirim, yani iç tasarımlarına varıncaya kadar çok ciddi bir teknik çalışma sürdürülüyor. Topluma bunlar vakti geldiğinde açıklanacak. Tabii, vade uygun olacak, fiyatı uygun olacak, elbette sosyal konut dememizin sebebi o. Daha satın alınabilir diyelim, daha makul fiyatlarla ve uzun vadelerle alınabilir konutlar olacak.
Burada da belli gruplara öncelik verilecek. İşte yeni evlenen gençler gibi vesaire. Yani birtakım gruplara bir miktar daha öncelik verilerek bu program tasarlanıyor.
“Belli bir ölçekte tarlayla marketin farklılaşması normal”
Belli oranda bir artış normal. Hani tarladan sonuçta alıyorsunuz, taşımanız lazım. Taşırken işte bazı ürünlerde %30, %40 kayıplar yaşanabiliyor. Getirdiğinizde market, satan marketin kirası var, çalışanı var, vergisi var vesaire. Dolayısıyla belli bir ölçekte tarlayla marketin farklılaşması normal. Ama fahiş artış dediğimiz, yani bu normal, makul maliyetlerin ötesinde bir artış gerçekleşiyorsa, orada tabii ki hepimizi rahatsız eden bir durum oluşuyor. Bu noktada da aracı maliyetlerinin fazla olduğunu elbette görüyoruz ve Ticaret Bakanlığımız bu konularda hem denetimleriyle hem de bu sistemi nasıl iyileştiririz noktasında çalışmalar sürdürüyor.
Mesela fiyat uygulamaları. Barkodunu okutuyorum. Evet, farklı marketlerde aynı ürünün ne kadar fiyatla satıldığını artık uygulamalar yapıldı. Sanayi Teknoloji Bakanlığımızla Ticaret Bakanlığımızın iş birliğiyle çok güzel birtakım çalışmalar da yapıldı.
Emlak vergisinde hangi düzenleme yapılacak?
Şöyle, bu konu esas itibarıyla yerel yönetimlerin konusu. Yani belediyelerin, yerel yönetimlerin belirlediği rakamlar bunlar. Ve biz de vatandaşlarımızın şikayetlerine tabii ki duyarsız kalamayız. Özellikle hem fahiş artışlar hem de çok birbirinden farklılaşan artışlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu konuda partimizin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı, ilgili bakanlıklarımız, grubumuz, ortak bir çalışma sürdürüyorlar. Meclisimiz açıldığında bu kanuni düzenleme gerektiren bir şey. Meclisimiz açıldığında bu hazırlıklar meclisimizin takdirine gelecektir diye inanıyorum. Buradaki ana prensibimiz de şu: Tabii ki 4-5 yılda bir yapılıyor bu güncellemeler. Dolayısıyla bir miktar burada bir güncelleme olması normal. Yerel yönetimlerin finansmanının sürdürülebilirliği açısından da önemli ama bir taraftan da vatandaşımıza haksız, çok yüksek birtakım artışlarla vatandaşımıza bir maliyet çıkarılması da yanlış. İşte bu dengeyi bu düzenlemeyle sağlamayı öngörüyoruz. Daha hem yerel yönetimlerin mali sürdürülebilirliğini hem de vatandaşın haksız bir fiyatla karşılaşmamasını sağlayacak bir denge kurmaya çalışacağız.
Esnafı korumak için hangi adımlar atılıyor?
Şöyle, bir defa küçük esnafla ilgili değil bu. 480.000 liranın altında cirosu olan küçük esnaf zaten basit usule tabi. Orada bir tartışma yok. Ancak buradaki yeni getirilen düzenleme şu: 13 belediyemizde yapılan bir uygulama vardı. Bu diğer belediyelere de büyükşehirleri kastediyorum, 13 büyükşehirdeki uygulamayı 30 büyükşehire yaygınlaştıran, bu anlamda bir yeknesaklık oluşturan bir karar var. Bir taraftan da gerek devir fiyatları, gerek kira fiyatlarından bu 480.000 lira cironun üstünde olduğu belli olan bir takım alanlar var, belirlenen alanlar var. Onlar kapsam dışına alınıp onlarla ilgili daha farklı bir uygulama yapılması söz konusu. Ama şey devam ediyor yani 480.000’in altında cirosu olan küçük esnafın bu istisnası elbette devam edecek.
Orada vergide bir adalet, hakikaten bu iller arasında da bir eşitlik, adalet sağlamaya dönük bir tedbir.
Ekonomi politikası dediğiniz alan, birçok hedefi eş zamanlı ve dengeli bir şekilde gerçekleştirmeniz gereken bir alan. Tek bir meseleniz olsa o kolay. Sadece ona bakarsınız. Ama biz birçok konuya aynı zamanda, eş zamanlı bakmak durumundayız. Bir taraftan enflasyonu düşürmek, diğer taraftan makul düzeylerde bir büyümeyi, istihdam artışını sağlamak, cari dengemizi korumak, bütün bunları eş zamanlı düşünmek zorundayız. Bu anlamda programımızın son derece dengeli ve iç tutarlılığı olan bir şekilde devam ettiğini söyleyebilirim. Büyümemizi enflasyonist olmayan bir patikada sürdürüyoruz. Yani potansiyel büyümemizi dikkate alarak makul düzeyde bir büyüme hızıyla yolumuza devam ediyoruz, istihdamımızı arttırıyoruz. Ama bir taraftan da büyümenin kompozisyonunu değiştirmiş durumdayız. Bakın ilk defa son çeyrekte, yatırımların katkısı, tüketimin katkısını geçti. Biz yani tüketim odaklı bir büyümeden ziyade üretim, yatırım, ihracat odaklı bir büyümeyi tercih ediyoruz. Enflasyonist olurdu, enflasyonist bir büyüme olurdu. Yani tüketim odaklı bir büyümeyle gitsek, daha enflasyonist bir büyüme olurdu, cari açığımız artardı, finansal dengelerimiz bozulurdu. Ama biz ne yapıyoruz? Üretkenlik odaklı, üretim odaklı, yatırım odaklı bir büyümeyle gidiyoruz. Dolayısıyla bir taraftan büyürken bir taraftan cari dengemizi koruyoruz, dezenflasyona katkıda bulunuyoruz, istihdam üretiyoruz. Bu önemli diye düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde de tüketim kötü anlamda söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın, tüketimin de elbette makul bir düzeyde devam etmesi lazım ama her şeyin aşırısı gibi, tüketimin aşırısı da bu büyüme dengelerini bozuyor. Sadece bugünkü nesli biz düşünemeyiz. Bir taraftan tüketelim ama bir taraftan da geleceğe dönük kapasitemizi artıralım, verimliliğimizi, ihracatımızı artıralım ki bu tüketimimiz sürdürülebilir bir şekilde devam etsin. Burada bir düşüş söz konusu. Geçmişe göre dediğim gibi tüketimin şu anda katkısı yatırımın mesela katkısı tüketimi geçti son çeyrekte. Bu önemli bir değişim. Dış dengemiz daha dengeli bir yapıya ulaştı. Geçmişte az önce bahsettim, cari açığımız vardı. Cari açık ne demek? Sizin tasarruf etmediğiniz parayla başkalarının tasarrufunu kullanmanız demek. Dolayısıyla bu da tüketim, ithalat artışıyla dengelerinizi bozuyor. Bütün buralarda ciddi bir iyileşmemiz var. Yani hem cari açığımız düştü hem borçlanma maliyetimiz, dış borçlanma maliyetimiz düştü çünkü risklerimiz azaldı. Dolayısıyla sağlıklı bir büyüme, istikrarlı bir büyümeyle yolumuza devam ediyoruz.
Enflasyonla büyüme arasında kısa vadede bazı zorluklar yaşayabilirsiniz. Bu bütün dünyada böyledir. Ama esas itibarıyla enflasyonu düşürdüğünüz zaman, fiyat istikrarını sağladığınız zaman, sürdürülebilir büyümenin de zeminini güçlendirmiş oluyorsunuz. Çok daha öngörülebilir bir ortamda, yatırım ortamının iyileştiği bir ortamda daha istikrarlı bir şekilde büyüyorsunuz. Nitekim Türkiye 15 yıldır kesintisiz büyüyen bir ülke. İşte bu istikrarımızı sürdürmek durumundayız. Bir yıl çok büyüdünüz, ertesi yıl küçüldünüz, böyle bir tablo görmek istemiyoruz. İstikrarlı bir şekilde, sürekli bir şekilde büyüyen bir Türkiye tablosu görmek istiyoruz. Bunun politikalarını yapıyoruz. Diğer taraftan enflasyonun düşmesi ve büyümenin sağlıklı bir patikada yürümesi, sosyal adaleti de güçlendiriyor. Enflasyonun olduğu bir ortamda ne yaparsanız yapın, kalıcı olmuyor. Yok olup gidiyor enflasyonla. Ama enflasyonu düşürdüğünüz zaman, kalıcı bir refah artışı sağlamış oluyorsunuz, satın alma gücünde kalıcı bir artış sağlamış oluyorsunuz, daha istikrarlı bir yapı oluşturuyorsunuz, gelir dağılımını da iyileştirmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla bu enflasyona dönük politikamız aynı zamanda sürdürülebilir büyüme, kalıcı sosyal refah açısından da çok önemli bir politika. Bunu kararlı bir şekilde devam ettireceğiz.
Bir yandan da burada önemli bir mesafe almış durumdayız. İşte bahsettiğiniz Merkez Bankamız bir faiz indirimi yaptı geçtiğimiz dönem. Farklı bir finansal döngüye girmiş durumdayız. Enflasyonun ana eğilimindeki düşüş, beklentilerdeki iyileşmeyle birlikte finansal koşulların da belli bir süreç içinde giderek kademeli bir şekilde iyileştiğini hep birlikte göreceğiz. Ama bu makro büyük gidişatın ötesinde, reel sektöre dönük selektif birtakım çalışmaları da yapıyoruz. Bu faizden reel sektörü korumak için, ihracatçımızı korumak için neler yapıyoruz? İşte reeskont kredileri var ihracatçımıza dönük. Oralarda limitleri artırıyoruz, maliyetleri düşürüyoruz. Yüzde 30’un altında örneğin oradaki faiz oranı. Diğer taraftan KOBİ’lere dönük yine daha selektif programlar uyguluyoruz. YİTAK dediğimiz bir program var. Yüksek teknolojiyi orada destekliyoruz. Gıdaya dönük nitelikli projeleri de oraya ekleme niyetimiz var. Savunma sanayi. Orada selektif yaklaşımlarımız var, seçici yaklaşımlar. Programın genelini bozmadan ama belli öncelikli alanları da rahatlatmaya, desteklemeye dönük birtakım programlar eş zamanlı uyguluyoruz. Yine işte nefes kredisi gibi bazı uygulamalarla, çeşitli dediğim gibi selektif uygulamalarla da programımızı zenginleştiriyoruz. Özellikle bu süreçte sorun yaşayan kesimlere dönük, onların, reel sektörün taleplerine dönük birtakım adımlar atıyoruz.
“Artık o yüksek gelirli ülkeler eşiğini atlama noktasındayız”
Bu bizim yaptığımız bir hesap değil bir defa. Uluslararası bir hesap. Dünya Bankası’nın yaptığı bir hesap. Dünya Bankası, Atlas yöntemi diye bir yöntemleri var. Burada gayrisafi yurt içi hasılayı değil, milli geliri esas alıyorlar. Kurdaki değişimleri olabildiğince daha az etkisini yansıtacak şekilde bir formülleri var. Yani kendine göre farklı bir metodolojisi var. Bu metodolojiyle ülkeleri dört gruba ayırıyor Dünya Bankası: Düşük gelirli ülkeler, alt orta gelirli ülkeler, üst orta gelirli ülkeler ve yüksek gelirli ülkeler. Bu dört grup var.
AK Parti 2002’de görev başına geldiğinde, Türkiye alt orta gelir grubundaydı bu sınıflandırmada. Son 22 yılda özet olarak neyi başardınız derseniz, üst orta gelir grubuna terfi etti Türkiye ve burada kalıcı hale geldi. Bir defa bunu başardı. Şimdi de kritik bir eşiğe geldik. Artık o yüksek gelirli ülkeler eşiğini atlama noktasındayız.
Tabii ki, o kişi başına bakıyorlar zaten orada. Yani toplam büyüklüğünüze bakmıyorlar, kişi başına gelire bakıyorlar. İşte 3.600 dolardı bizim kişi başına gelirimiz 2002’de. Şu anda bu sene inşallah 17 bin doların üstünü görmüş olacağız. Dolayısıyla büyük bir sıçrama var. 238 milyar dolarlık bir ekonomiydik. Bu sene 1,5 trilyon doları geçen bir ekonomi olacağız. Dünyanın 16. büyük ekonomisi, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi oluyoruz. Dolayısıyla Türkiye bir lig atlamış durumda. Ha bu, sorunlarımız yok mu? Bütün dünyada sorun var. Tabii ki bizde de az önce bahsettik, enflasyon, başka sorunlar ama Türkiye’nin bu büyük başarısını da görmemiz lazım. Son 22 yılda büyük bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bunu savunma sanayiinden sağlık hizmetlerine, ulaşımdan işte başka alanlara kadar birçok alanda görebiliyoruz. İşte otomobil sayılarından tutun, konut edinme sayılarına, tüketim göstergelerine, birçok fiziki göstergeyle de bunu görebiliyorsunuz. Türkiye farklı bir lige gelmiş durumda ve bundan sonra önemli olan burada kalıcı olmamız.
Bu sene inşallah 2025 rakamları ilan edildiğinde bu ligi atlamış olacağız. Yani orta gelir tuzağından çıkmış olacağız. Ama bu bize daha büyük bir sorumluluk yüklüyor. Niteliksel bir dönüşüm sağlamak durumundayız. Kurumlarımızdan tutun, eğitim sistemimizden, çeşitli altyapılara, mesleki eğitime, beşeri sermayeye, birçok alanda daha niteliksel dönüşümleri başarmak durumundayız.
İşte o, o bu işin en temel unsurlarından bir tanesi. Ne demek toplam faktör verimliliği? Sermaye ve emek gibi girdilerin ötesinde bir büyüme sağlıyorsanız, verimliliği artırıyorsunuz demektir. Aynı girdiyle, aynı kaynaklarla daha çok çıktı üretiyorsunuz demektir. Son dönemlerde burada ciddi bir artış görüyoruz ve önümüzdeki süreçlerde de yapısal reformlarla, dönüşümlerle toplam faktör verimliliğimizi üst düzeyde tutmak en temel önceliklerimizden. Bu dezenflasyonist büyümenin de yine odağında olan bir politikamız. Bunu tabii kolay değil yapmak. Birçok reform, birçok çalışma gerekiyor. Bu nedendedir ki son 3 yıldır orta vadeli programımıza yeni bir ek yaptık biz. O da yapısal reformlar boyutu. Orada listelemiş durumdayız. Kritik alanlarda neler yapacağımızı ortaya koymuş durumdayız. Dolayısıyla böyle sadece şuraya gideceğiz demiyoruz. Nasıl gideceğimizi de ortaya koyuyoruz. Bir yol haritası ortaya koyuyoruz. Takvimlendirilmiş, sorumlulukları netleştirilmiş bir yol haritası ortaya koyuyoruz. Programlı çalışmanın zaten özelliği burada. Sloganlarla, işte sadece laflarla bir ülkenin mesafe alması mümkün değil. Popülist birtakım söylemlerle, sloganlarla bu işler olmaz. Planlı programlı gitmek durumundayız. İşte bu yeni dönemde de Türkiye bu yüksek gelirli ülkeler liginde kalıcı olmak için bu reformları başaracak.
Şimdi TÜİK, uzun bir süredir bir revizyon hazırlığı yapıyordu. Eylülün başında da yeni seriyi ilan etti. Kamuoyuna ve geçmişe dönük olarak da bu tür revizyonlarda düzeltmeler yapılır. Geçmişe dönük olarak da düzeltmeleri yaptı. Niçin yapıyor bunları? Avrupa’yı takip ettiği için yapıyor bunları. ESA dediğimiz, Avrupa Ulusal Hesaplar Sistemi var Avrupa Birliği ülkelerinin kullandığı. Orada da her beş yılda bir, altı yılda bir bu revizyonlar yapılır. Geçen yıl Avrupa ülkeleri bunu yaptılar. Biz de onlardan bir yıl sonra oradaki revizyon mantığı, yöntemi neyse aynı şekilde TÜİK de bunu Türkiye’ye adapte etmiş oldu. Bu bir miktar, az da olsa milli gelirimizde bir artış getirdi. Çünkü geçmişte olmayan birtakım hizmetler olabiliyor. Yeni veriler, yeni yöntemler ortaya konabiliyor bu tür revizyonlara. Bu da hesaplarda bir miktar değişiklik oluşturuyor. Radikal bir değişiklik değil ama bir miktar milli gelirimiz eskiye göre daha yüksek bir rakam olarak çıkmış oldu.
Şimdi, programımızda hep şunun altını çiziyoruz: Bütüncül bir program. Bir tarafında para politikası var, bir tarafında az önce bahsettiğim reformlar, yapısal dönüşümler var, bir tarafında da maliye politikaları var. Maliye politikalarının dezenflasyona destek olması en temel politikalarımızdan biri. Ama burada bizi zorlayan unsur tabii ki deprem harcamaları. Bu yıl sonu itibarıyla 3,6 trilyon lira kamu deprem harcaması yapmış olacak. Bu 90 milyar dolar civarında bir rakama tekabül ediyor. Yani bizim bütçemizde ilave olarak yaptığımız bir harcama bu.
Türkiye büyük ve güçlü bir ülke olmasa, istikrarlı bir yönetimi olmasa, kararlı bir liderliği olmasa inanın bu altından kalkılması çok zor bir yük. En gelişmiş dediğimiz ekonomileri bile etkileyecek bir ölçek. Ama Türkiye çok şükür bunu başarıyor. Bu yıl sonu itibarıyla 450 bin konutu teslim etmiş olacağız. Daha geçen Malatya’da Sayın Cumhurbaşkanımız 300 bini aşkın konutun teslimini gerçekleştirdi. Fakat konutlardan da ibaret değil Rasim Bey. Bakın hastaneler inşa ediliyor, yeni hastaneler, yeni okullar…Yeni organize sanayiler, sanayi bölgeleri, şehir merkezleri, şehir altyapıları, tüneller… Yani bu işin çok kapsamlı bir içeriği var. Sadece konutlar değil.
Ayrıntılar geliyor…